Sevgili aileler, bu ayın konusu “Akıcılık Bozukluğu” olsun yani diğer adıyla “Kekemelik”
Kekemelik halk arasında yaygın görülen bir konuşma bozukluğudur ve her dil konuşma problemi gibi erken müdahale gerektiren önemli bir alandır. Kekemelikte erken müdahale çok kritiktir çünkü kekemelik çoğu zaman çocukluk çağında başlar ve yanlış yönlendirmeler doğrultusunda ilerlemesi halinde ileri yaşlarda daha kalıcı bir hale gelme riski taşır. Sıklıkla 2,5-5 yaş arasında başladığını bilmekteyiz. Çünkü bu dönem çocuğun dil gelişimin hızla artış gösterdiği döneme denk gelir. Çevreden, gittiği okuldan, ailesinden, doktorlarından ya da birlikte zaman geçirdiği kişilerce erken fark edilen ve doğru aile- öğretmen- terapist desteği bulan çocuklar nispeten daha şanslıdır. Sebebi ise doğru zamanda doğru yönlendirmeler alan çocukların büyük bir kısmında kekemelik ya tamamen kaybolur ya da çok anlamlı derecede hafifler. Ancak erken müdahalenin tam zıttı olan uzamış kekemelikte çocuğun akıcı olmayan konuşmasına olumsuz duygulanımlar, örneğin: kaygı, stres, utanma, korku, öfke vb. olumsuz duygular eşlikçi olmaktadır. Bu da çocuğun bireysel performansını göstermesinde dezavantaj olacaktır. Psikososyal duygu durumunun olumsuz seyretmesi kekemeliğin şiddetini arttıracak ve dolayısıyla yapılan terapi müdahalesinin zorlaşmasına sebep olacaktır.
Çocuğun konuşurken zorlanması, zorlandıkça yaşıtlarının tepkileri ya da çevresindeki bireylerin yaklaşımı veya ailesinin daha kaygılı davranışları çocuğu daha büyük bir çıkmaza itebilir. Burada önemli olan belirlenen terapi basamaklarına ailenin, terapistin, çocuğun ve çevrenin mümkün olduğu kadar aynı derecede hakim olmasıdır. Çevre olarak bu nispeten zor olsa da çocuk terapide ilerledikçe bu durumla başa çıkma stratejilerini terapistinin kontrolünde ilerletebilecektir.
Dil ve konuşma terapisiyle yapılan erken müdahalede bu olumsuz çevre faktörleri daha az yaşanacağından çocuğun da özgüven problemlerini yaşamaması muhtemeldir. Özgüven ile ilgili sorun yaşamayan çocuk kendi konuşmasına ve kendi duygu durumunu daha fazla olumlu yönde kontrol edebilecektir. Var olan sorunu büyütmeden üstesinden gelmenin yöntemlerini öğrenecektir.
Son olarak sözlerimi ailenin rolüne de değinerek bitirmek istiyorum.
Diğer tüm dil ve konuşma problemlerinde olduğu gibi akıcılık bozuklukları terapilerinde de terapist ve danışanın çalışmaları kadar ailenin de terapi süresince ve daha sonrasında aynı paydada buluşuyor olması süreci çok daha kısaltır. Çünkü çocuk doğru yaklaşıma çok daha sık ve hayatının çok daha geniş bir alanında maruz kalır ve bu durum kendisini rahatlatır. Ailenin çocuğu nasıl dinlemesi gerektiği, nasıl cevap vermesi gerektiği, klinik çalışmaların evde nasıl tekrarlanması gerektiği terapist kontrolünde ilerlemedir. Ailenin de desteğini alan çocuk terapi basamaklarını ilerletmede zorluk yaşamaz.
Dil ve konuşma terapilerinde düzenli katılım ve istikrarlı çalışmalar sonucu başarılı sonuçlar almak mümkündür. Ancak şunu da hatırlatmakta fayda var ki Terapinin doğrusal bir yol olmadığı inişleri ve çıkışları olsa da ilerlemenin hep olduğunu unutmamak gereklidir.
SEVGİLER
İrem Güneş
Dil ve Konuşma Terapisti