NORMALLEŞME
Normalleşme, çocuğun içsel kılavuzlarına uygun geliştiğinde, doğal olarak ortaya çıkan kişilik olarak tanımlanabilir. Çevre, çocukların gerçek doğasının ortaya çıkmasını sağlama konusunda etkilidir. Dr. Montessori’nin dediği gibi “Normalleşme, bizim işimizin en önemli sonucudur.” Montessori normalleşmiş çocukları insanlığın yeni bir düzeyi olarak görmektedir. Normalleşmiş çocuklar, diğer çocuklarda gözlenmeyen benzersiz bir karaktere ve kişiliğe sahiptir.
Normalleşme sürecine giren çocuklarda aynı özellikler görülmektedir.
Bu özellikler:
- Düzen Sevgisi
- Çalışma Sevgisi
- Odaklanma
- Gerçeğe İlgi Duyma
- Sessizliği Sevme
- Uyumlu Olma
- Sosyal Olma
- Öz Denetim ve Disiplin Sahibi Olma
- Sahip Olma Duygusundan Arınmış Olma
“Çocuk dönüşümlerinde fark ettiğimiz alışılmadık olgu psikolojik bir iyileşme, normal koşullara geri dönüştür. Erken gelişmiş zekasından ötürü mucizevi görünen çocuk; kendini ve acısını yenerek yaşama gücü ve yeni bir huzur bulan kahraman; disiplinli çalışmayı, hayatın delişmenliklerine tercih eden zengin çocuk; bunların hepsi normal çocuktur. Sadece şaşırtıcı bir olgunun ortaya çıkışını ima ederken dönüşüm adını alan şey, çok sayıda deneyimle elde edilen bulgulardan sonra bir normalleşme olarak düşünülmelidir. İnsan saklı bir doğaya, gömülü ve dolayısıyla bilinmeyen ama yine de kendisine ait hakiki bir doğaya; yaratılışın, sağlığın bahşettiği bir doğaya sahiptir.” (Maria Montessori, Çocukluğun Sırrı, S: 160)
Normalleşme Sürecinde Yetişkinin Rolü:
- Çocuğun seviyesine uygun etkinlikler göstermek
- Gözlemleyerek çocuğun ihtiyaçlarını görebilmek
- Çocuğun fonksiyonel bağımsızlığını sağlamak
- Çocuğa saygı göstermek
- Gereksiz müdahalede bulunmamak
- Çocukların ihtiyaçlarına göre çevrede değişiklikler yapmak
- Yanlış davranışları durdurmak doğrusuna teşvik etmek
- İnsan fıtratını inceleyerek, insani eğilimler, gelişim evreleri, emici zihin, duyarlı (hassas) dönemler hakkında bilgi sahibi olarak normalleşme sürecini destekleyip teşvik edebilir.
“Yetişkin tarafından ne kadar bastırılırsa bastırsın çocuğun derin doğası yüzeye yedi kez değil, yetmiş yedi kez geri döner.” (Maria Montessori)
SAPMALAR
Normalleşme çok narindir ve hemen bozulabilir. Gelişme normalleşme yönünde ilerlemediği zaman sapmalar ortaya çıkar. Gelişme, normalleşme yönünde ilerlemediği zaman sapmalar, organizma tarafından yaratılan savunmalardır. Bütün çocuklar benzer sapmalara sahiptir. Kendisini anlaşılmamış hisseden çocuk, sapmalar diye tanımlanan tepkilere cevap verecektir. Bu tepkiler: cesaretin kırılması, aşağılık duygusu, boyun eğme, bağımlılık, sahip olma ve güç hırsı, sürekli hayal kurma, hayal içinde yaşama, saldırganlık, tembellik vs.
Sapmaların Sebepleri:
Sapmalara yol açan farklı sebepler olabilir. Bunlara, yetişkinlerin davranışı, çocuğun yaşadığı kaygı, şiddet, annenin gebelik sırasında yaşadıkları vb. örnek olarak verilebilir. Esasında Montessori’nin dediği gibi “Bütün bu olumsuzluklar tek bir nedenden meydana gelmektedir: Aklın ve yaşamı için gerekli olan gıdanın yetersizliği.”
“Çocuk sürekli yeniden doğar, tazedir ve insan gelişimini belirleyecek örüntüyü el değmemiş bir şekilde kendisinde barındırır. Eğer normalleşme, çocuğu dış gerçeklikle ilişki içine sokan bir hareket etkinliğine yoğunlaşmak gibi belirli ve tek bir olgu dolayısıyla meydana geliyorsa, bütün sapmaların kökeninde tek bir olgunun yattığını varsayabiliriz. Yani çocuk potansiyel enerjilerinin bir canlanma süreciyle evrilmesi gerekirken, gelişim çağında çevresini etkileyen bir eylem, esas gelişim örüntüsünü yerine getirmesine engel olmuştur.” (Maria Montessori, Çocukluğun Sırrı, S:164)
Sapmaların Çeşitleri:
- Güçlü çocuklarda direnç şeklinde kendini gösterir. Örneğin, aykırı davranışlar, vurma (şiddet) eğilimi, agresif, kavgacı, doyumsuz vb. özellikler.
- Zayıf çocuklarda tembellik, sıkılgan davranışlar ve yetişkine aşırı bağlı olma şeklinde kendini gösterebilir.
- Füjler: Füj geçici başıboşluk hali anlamına gelir. “Füj; bir taklit, bir sığınma ve genelde olması gereken yerin dışında olan enerjinin gizlenmesidir. Bunlardan biri değilse, huzursuzluktan veya tehlikeden kaçıp kendisini bir maskenin ardında gizleyen egonun bilinçsiz bir savunmasını temsil eder.” (Maria Montessori, Çocukluğun Sırrı, S:166) Çocuğun zihniyle bedeninin bütünlüğü kaybolmuştur, hiçbir şeye ilgi duymaz. Amaçsız hareketler, hiçbir işi tamamlayamama, odaklanamama, hayal dünyasına yönelme, istediği yeni oyuncaktan hemen bıkma ve vazgeçme gibi özelliklerle kendini gösterir.
- “Doğada hiçbir şey kendisini yaratmadığı ve yok etmediği için, bu özellikle enerjiler için geçerlidir, bu enerjiler doğanın kendilerine tayin ettiği alanın dışında işlemek zorunda kaldıklarından sapmaya uğrar. Sapmaların sebebi her şeyden önce amaçlarını kaybetmiş olmaları, boşluk, belirsizlik ve kaostur. Hareket deneyimleriyle kendisini inşa etmiş olması gereken zihin hayallere kaçar. Bu tip firari zihinler arayış içine girmiş fakat bir şey bulamamıştır, bir şeylere tutunmaya çalışmış ama tutunamamıştır, bu yüzden imgeler ve semboller arasında amaçsızca dolaşır.” (Maria Montessori, Çocukluğun Sırrı, S:165)
- Bariyer: Çocuğun çevresine tepki vermesini engelleyecek kadar güçlü bir engellemedir. Çocukta itaatsizlik, inatçılık, bilişsel anlamda ilerlemede zorlanma vb. özellikler şeklinde kendini gösterir. Çocuk kötü tecrübelerin sonucuna veya şiddete ve ilgisizliğe maruz kalmış olabilir. Bir daha acı çekmek istemediği için, dünya ile ilişkisini keser.
- “Sapmış çocuk körelmiş zekaya sahiptir, çünkü ne kendi zihnine sahiptir ne onu tam anlamıyla geliştirebilir. Bu durum yalnızca zihnim hayal dünyasına sığındığı yerde olmaz, aksine aynı zamanda zekanın söyle veya böyle bastırıldığı ve kişinin cesaretinin kırılmasıyla köreltildiği pek çok başka durumda da gerçekleşebilir. Böyle olduğundaysa zekâ dışarıya kaçacağına kendi içine çekilir.” (Maria Montessori, Çocukluğun Sırrı, S:167)
- Bağımlı Çocuk: Kimi çocuklar, psişik enerjileri yetişkinin etkisinden kaçacak kadar güçlü olmadığı için kendileri adına hareket edecek bir yetişkine bağlanır.
- Sahip Olma İsteği: “Eğer çocuğun kendisini geliştirebilecek etkinlik güdülerini bulması imkânsız hale getirilirse, çocuk sadece “şeyleri” görmeye başlar ve onlara sahip olmak ister. Almak, sahip olmak, işte entelektüel ışığın ve sevginin işe yaramaz olduğu kolay bir iş. Enerji farklı bir yönde akar. Saatin kaç olduğunu söyleyemeyen çocuk altın bir kol saati gördüğünde “İstiyorum” der. “Hayır, ben istiyorum!” diye bağırır öteki saati elde ettikten sonra kırıp kullanışsız hale getirmeye hazır bir şekilde. Böylece şeyler için insanlar arasında bir yarış, yıkıcı bir mücadele başlar.” (Maria Montessori, Çocukluğun Sırrı, S:173)
- Güç Arzusu: Sapmayla ilişkilendirilen diğer bir özellikte güç arzusudur. “Güç, sahip olmanın insan kişiliğini inşa eden bir meyvesi olmak yerine şeyleri ele geçirmeye ve kapmaya dönüştüğü zaman bir sapmadır.” (Maria Montessori, Çocukluğun Sırrı, S:175)
- Aşağılık Kompleksi: “Yetişkin, çocuğun yetersizliğin kendisinde yattığına ikna ederse, o zaman bir tür bulut çocuğun zihnini örter, korkuya ve hissizliğe benzeyen ve yapısal hale gelen bir çekingenliği beraberinde getirir.” (Maria Montessori, Çocukluğun Sırrı, S:180)
- Korku
- Yalan Söylemek
Sapmalara Karşı Yetişkinin Rolü:
Sapmalar, çocuklar özgür bir çevreye yerleştirildiğinde ve normalleştirici etkinliklerde bulunmalarına izin verildiğinde ortadan kaybolur. Yetişkin çocuğun kendi ritmini bulmasına müsaade etmeli ve yardımcı olmalıdır. Zorlama ve baskı yapmadan hareketlerini ve enerjisini doğru yöne yönlendirmesi konusunda rehberlik etmelidir.
Kaynak: Maria Montessori, Çocukluğun Sırrı, Kaknüs Yayınları, 1. Baskı (2016).
Elif Öden
Okul Öncesi Öğretmeni