Lohusa depresyonu olarak bilinen postpartum genellikle doğumdan 4 hafta sonra başlandığı bilindiği gibi kişiden kişiye değişiklik göstererek bu süreç doğum sonrası ilk 6 ayda da görülebilmektedir. Genellikle ilk defa anne olacak kadınlarda daha sık görülen postpartum depresyon hiç bilinmedik bir sorumluluğun üstesinden gelebilme kaygılarına bağlı olarak gelişirken, çok sık görülmese de 2. Doğum ya da 3. Doğum sonrasında bile postpartum ile tanışan anneler vardır. Postpartum depresyon bilinenden daha sık görülmesi ile birlikte, erken yaşta yaşanan gebelik sonrasında, gebelik dönemin de yaşanan travmalar, istenmeyen gebelikler, aile ve eşten sosyal destek alamama, psikiyatrik hikayesi, düşük hikayesi, geçmişte yaşanan ölü doğumlar, uzun süren zorlu doğumlar, gebelik dönemin de yükselen hormonların doğum sonrası düşüşleri, maddi sorunlar gibi durumlarda görülme oranının arttığı bilinmektedir.
Eşi tarafından yeteri kadar destek göremeyen anneler için bu durum beraberinde yalnız hissi de getirmektedir. Sıklıkla görülebilen postpartum depresyonu bazı kadınlar belirtilerini hissetmezken bazı kadınlar da belirtileri daha yoğun olarak yaşanmaktadır. En belirgin özellikleri olan sık sık ağlama, kendini yalnız hissetme, bebeğe yetemeyeceğini düşünmesi, bebeği kabullenememe, özbakımını yapamayacak hale gelmesi, iştahta azalma, suçluluk duygusu, hayattan zevk alamama, uyku problemleri, huzursuzluk, kaygı, hassasiyet, umutsuzluk, bebeğe ya da kendisine zarar verme düşünceleri olarak görülebilmektedir. Bu dönemde eş ve sosyal çevrenin desteği çok önemlidir. Postpartum depresyon belirtilerinin ciddiye alınması ve profesyonel destek alınması son derece önemlidir. Bebek bakımının anneye yüklenmesi, annenin içerisinde bulunduğu durumu daha da zorlaştırabilmektedir. Annelerin kendilerine zaman ayırabilmesi için eşinin desteğine de ihtiyaç duyabilmektedirler. Sorumlulukların paylaşılması annenin üzerinde ki sorumluluğun bir nebze de olsa hafiflemesine yardımcı olacaktır. Annenin kendisine zaman ayırabilmesi, dinlenebilmesi, sosyal anlam da aktifleşebilmesi ve özyeterlilik kazanabilmesi için önem taşımaktadır.
Bandura’ya göre öz yeterlilik, kişinin ‘başa çıkabilmek için göstermiş oldukları çabaları ve ne kadar başarılı olduklarına ait düşünceleri’ olarak tanımlanmıştır. Postpartum depresyon yaşayan annelerin içerisinde bulundukları durumdan kaçması, saklaması ve profesyonel destek almamaları ilerleyen dönemlerde psikolojik olarak daha büyük sıkıntılara neden olabilmektedir. Postpartum depresyon da olan anneler de intihar riski yüksek olabilmektedir. Doğum sonrası depresyonunun panik bozukluklara, obsesif kompulsif bozukluklara, kaygıya tedavi edilmezse halüsinasyonlara, sanrılara neden olabilmektedir.
Annenin yaşamış olduğu post partum depresyon tedavi edilmezse anne ve bebek arasında ki bağlanmaya engel olacağı gibi bebeğin psikososyal gelişimini de etkileyecektir. Postpartum depresyona bağlı olarak annenin bebeği ile bağ kuramaması ve bebeğin bakımı ile ilgilenmemesi araların da oluşacak güven duygusunu da engelleyecektir. Bağlanma doğum sonrası anne bebek arasında ortaya çıkan ve hayat boyu devam eden bir ilişkidir. Bu süreçte bağlanma ile ilgili oluşabilecek sorunların ilerleyen yıllarda da görülmesi mümkündür. Postpartum depresyonun kendi kendine geçebileceği düşüncesi yanlıştır. Yukarı da verilen belirtilerin görülmesi durumunda psikiyatrist ya da psikolog desteği alınmalıdır.
Cansu Ecem Kesgin
Psikolog